Türkiye tarihinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, toplumsal değişimin önemli bir simgesi olmuştur. Kadınların siyasal hayata katılımı, sadece cinsiyet eşitliği açısından değil sosyal, siyasal ve ekonomik gelişim açısından da kritik bir öneme sahiptir. Bu hak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, modernleşme ve demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak belirgin bir şekilde hayat bulmuştur.
Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, 1934 yılına dayanıyor. Bu tarih, Cumhuriyet döneminin önemli adımlarından biridir. 1926'da kabul edilen Medeni Kanun ile birlikte kadınların sosyal hayattaki yerinin güçlendirilmesi amaçlanmıştı. Ancak, gerçek bir değişim için gerekli olan seçme ve seçilme haklarının tanınması, uzun bir mücadele süreci sonrasında gerçekleşmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların siyasal hayata katılımı kısıtlıydı. 1917'de Rusya'da kadınların seçme hakkı kazanması, Türkiye'de de dikkatleri bu konuya çekti. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte kadınlar, yeni bir toplum yapısının parçası olarak düşünülmeye başlandı. Atatürk'ün öncülüğünde yapılan reformlar, kadınların toplumsal statülerini yükseltti. 1930 yılında, belediye seçimlerinde kadınların seçme hakkı tanınmış, iki yıl sonra ise 1934'te, TBMM'de seçilme hakkı da tanınmıştır.
Bu hakların tanınması, kadınların toplumdaki yerini güçlendirmiştir. Seçme ve seçilme hakkına sahip olan kadınlar, siyasal arenada aktif olarak yer alabilmiş, karar alma süreçlerinde etkili oldukları alanlarda daha fazla görünür olabilmişlerdir. 1935 seçimlerinde, TBMM’ye seçilen 18 kadın milletvekili, Türk kadınının bu alandaki gücünü simgelerken, aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde kadınların hala seçme hakkı bulunmadığı bir dönemde bu adım, Türkiye'nin modernleşme çabalarının bir göstergesi olmuştur.
Kadınların siyasal hayata katılımı, sadece bir hak olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapının dönüşümünü sağlamış, kadınların eğitim, çalışma hayatı ve sosyal katılım konularında da daha aktif rolleri benimsemelerine ön ayak olmuştur. Bu dönüşüm, sadece kadının birey olarak konumunu güçlendirmemiş, aynı zamanda aile yapısı ve toplumun genel yapısını da dönüştürmüştür.
Günümüzde, Türkiye’de kadınların siyasi hayattaki temsil oranı artırılmaya çalışılmakta ve çeşitli programlarla desteklenmektedir. Ancak tarihsel süreç içerisinde kazanılan bu hakların, hala tam anlamıyla gerçekleştirilemediği yerler ve daha kat edilmesi gereken yollar vardır. Kadınların daha fazla temsil edildiği bir siyasal yapı, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin de önemli bir parçasıdır.
Sonuç olarak, Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, sadece bir hak teslimi değil, aynı zamanda ilerici bir adımın hayata geçirilmesi anlamına gelmektedir. Bu hak, kadınların toplumdaki yerini ve etkinliğini artırarak, pek çok alanda ilerleme kaydetmelerine olanak tanımıştır. Gelecek nesiller için bu tarihin ve bu hakkın korunması ve geliştirilmesi, toplumun her kesiminin görevidir.